Sayın Genel Başkan, Batı Trakyalı kardeşlerim ve değerli misafirler hepiniz hoş geldiniz.
Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği’nin bugün yaptığımız genel kurulun derneğe ve Batı Trakya’daki Müslüman Türk davasına hayırlar getirmesini diliyorum.
Eminönü Belediye Başkanı olarak bana verdiğiniz söz hakkı için teşekkür ederim. Derneğimizin genel merkezinin ilçemiz sınırları içerisinde olmasından dolayı zaten biz hemşehri sayılırız. Eminönü’nde 8 aydır yönetimdeyiz ve bu süre içerisinde güzel işler yapmak için çaba harcadık. Eminim ki, önümüzdeki dönem içerisinde bizleri daha doğru değerlendirebileceğiniz işler yapacağız.
Kıymetli Batı Trakyalı kardeşlerim, dün Osmanlı Devleti’nin ulu çınarı altında coğrafyamızın çok farklı noktalarında yaşamlarımızı sürdürürken bugün Anadolu’da yeni bir Devlet kurduk. Kardeşlerimiz hala Batı Trakya’da yaşamlarını sürdürüyor. Ben Malatya’da doğdum ve bugün yaşamımı İstanbul’da sürdürüyorum. Minarelerinde ezanların okunduğu, sokaklarında atalarımızın dilinin konuşulduğu bu ülkenin kıymetini çok iyi bilmeliyiz. Daha geçen hafta Batı Trakya’da yaşanan bir olaydan bunu daha iyi anlıyoruz. Azınlık olarak yaşamanın ne kadar güç bir iş olduğunu biliyorum. Ben bir hukukçuyum ve hukuk azınlık olarak yaşamak zorunda olan toplumlara ne kadar haklar tanıyor görünse de, uygulamada yeterli olmuyor. Üstelik de, bu toplumlar bizim gibi medeniyetinin temelinde sevgi ve kardeşlik, huzur ve barış olmayan toplumlar ise. Biz Osmanlı gibi yüzlerce farklı milleti, adaletli bir şekilde yöneten bir devletin mirasçısıyız. Oysa Yunanistan için aynı şeyi söylemek mümkün bile değil. Onların medeniyeti, yabancı ve farklı olana karşı hiç de hoşgörülü değil. Avrupa medeniyeti de öyle. İşte geçtiğimiz hafta yaşanan olay. Bir topluluğun kutsalına karşı bu kadar lakayt olunamaz. Cami bizim inancımızda çok önemli bir yerdir. Allah’ın evidir ve oraya çok hürmet gösteririz. Biz başka inançlara da, başka kutsallara da saygı gösteririz. Söylemek istediğimiz o küçük olay bile; dini, milliyeti ve dili farklı bir şekilde bir toplumun içerisinde yaşamanın ne kadar zor olduğu.
Bugün orada yaşayan ve kültürel anlamda hatta yaşamın diğer alanlarında da pek çok haklardan mahrum olan kardeşlerimizi unutmuyoruz. Onların evladı fatihan olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz. Çünkü her ne kadar küreselleşme, sınırların ortadan kalkması veya Avrupa Birliği süreci gibi değişimler yaşansa da, oradaki kardeşlerimizin yüzü biliyorum ki buraya Türkiye’ye dönük. Bunun için kültürel birliğimizi ve bizi millet yapan değerlerimizi iyi korumalıyız. Aksi takdirde yok olur gideriz.
Pek çoğunuz burada İstanbul’da veya Anadolu’nun bir başka kentinde doğduğunu zannediyorum. İçinizde Batı Tarkya’da doğanlar da vardır. Fakat kendinizde Batı Trakya’yla aidiyet içerisinde hissetmeniz geçen yılların pek çok şeyi değiştiremediğini gösteriyor. Yani köklerimizi unutmuyoruz. Babamızın, dedemizin köyünü, şehrini aklımızdan çıkartmıyoruz, orada kalan akrabalarımız ile diyalogumuzu kesmiyoruz. Bu çerçevede şunu söyleyebiliriz. Kültürel işbirliği en güzlü bağdır. Festivallerle, gezilerle, yayınlarla, türkülerle, şarkılarla ve masallarla Batı Trakya ile Türkiye’nin bağını korumalıyız. Zaten çok canlı olan ve hiç kimsenin de koparabileceğini zannetmediğim bu bağı daha da geliştirmeliyiz.
Sözlerimi Batı Trakya’nın kahraman evladı merhum Sadık Ahmet’i anarak bitiriyorum. Allah’tan kendisine rahmet, bugün Batı Trakya Müslüman Türk davasını yürüten arkadaşlarına da mücadele gücü diliyorum. Kongreniz hayırlı olsun, seçilecek yönetimi şimdiden tebrik eder, bugünkü yönetime de teşekkürlerimi sunarım…