Değerli Konuklar;
2. Meşrutiyet’in ilanının 100. yıldönümünde çok önemli bir konuyu Osmanlı Coğrafyasında Milliyetçilik Hareketleri’ni konuşacağız. Osmanlı tarihi açısından çok önemli dönüm noktalarından birinin 2. Meşrutiyet’in ilanının üzerinden tam yüz yıl geçti. Etkilerini bugün siyasetten devlet idaresine, diplomasiden askeriyeye her alanda yaşıyoruz. Değerli hocamız Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı” olarak adlandırdığı ve bugün siyasal ve toplumsal yaşamımıza damgasını vuran pek çok kavramın şekillendiği 19. yüzyıl, aynı zamanda Meşrutiyet düşüncesinin de Osmanlı topraklarında kök saldığı bir dönemdir.
Bildiğiniz gibi Osmanlı modernleşmesinin en önemli dönüm noktalarından biri olarak Tanzimat’ın ilanını görüyoruz. Tanzimat’ın ilanıyla Osmanlı toplumunda değişen şartlar Meşrutiyet düşüncesini doğurmuştur. 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı coğrafyası tüm fikirlerin çarpıştığı hatta sadece fikir çarpışmasının değil aynı zamanda silahlı çarpışmanın da yaşandığı bir ateşli dönemden geçiyordu. Fransız ihtilali ile ortaya çıkan milliyetçilik akımı ve beraberinde başlayan ulusal devletlerin kurulması en çok da Osmanlı topraklarında etkisini göstermiştir. Osmanlı modernleşmesinin bir çözümü olarak ilan edilen 1. ve 2. meşrutiyet bu bölünmeleri önleyememiştir. Artık ulusal devletlerin birbiri ardına kurulduğu bir çağa girilmiş ve Osmanlı, önce Yunanistan’ın ardından Bulgaristan’ın ve sonucunda Balkanlar’da yepyeni ülkelerin kurulduğunu görmüştür. Osmanlı’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden bu devletlere karşı içerde şekillenen ve gittikçe güçlenen bir Türkçülük akımını da görebiliyoruz. Hocalarımız birazdan bu konuları daha detaylı olarak konuşacaklar ama ben bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Osmanlı’nın yıkılıp yerine modern bir ulus devletin kurulmasına giden sürecin neredeyse tüm siyasal olayları İstanbul’da bu toplantıyı da gerçekleştirdiğimiz Tarihi Yarımada’da şekillendiğini siliyorsunuz. Galiba yüzyıl önce ilan edilen 2. Meşrutiyet ile başlayan süreç Tarihi Yarımada’nın siyasal ve diplomatik gücünü günden güne eritmiştir. Osmanlı’nın ve İstanbul’un toplumsal merkezi Suriçi İstanbulundan uzaklaşmaya başlamış ve önce Pera’ya yönelmiş ardından ise kurtuluş savaşımızla Anadolu’ya kaymıştır.
Osmanlı’nın sarayı Topkapı’dan Dolmabahçe’ye taşımasıyla başlayan Eminönü’nün öneminin azalması durumu bugün de maalesef devam etmektedir. Eminönü bugün tarihi merkez olarak dikkat çekiyor. Ticaret ve kültür de bugün burada güçlüdür ama yüz yıl öncesinin siyasal gücü artık çok azalmıştır. Bölgenin Belediye Başkanı olarak bu türden kültürel çalışmaların büyük yaranına inanıyorum. Belediye olarak düzenlediğimiz Eminönü Sempozyumları, Vefa ve Süleymaniye Sempozyumları ile şehrimizin kültürel ve tarihi değerine sahip çıkıyoruz.
Türkocağı’nın değerli üyeleri, kıymetli hocalarım ve değerli katılımcılar; sempozyum konusunu incelediğimde dikkatimi çeken bir konuya da değinmek istiyorum. Üç başlık halinde ifade edilen sempozyum konularında tarihi bir devamlılığı görüyoruz. 1. meşrutiyetin 2. meşrutiyeti etkilemesi, ardından 2. meşrutiyetin yeni türk cumhuriyetini tetiklemesi gözlerden kaçmıyor. Tarihi devamlılık benim her zaman ilgimi çekmiştir. Bu konu seçiminden de anlıyoruz ki, tarihi devamlılık asla değiştirilemez. Olaylar birbirini etkilemekte, sebep ve sonuç bütünlüğü içinde toplumsal gelişmeler yaşanmaktadır. Bu yüzden bugünün temel sorunlarını çözümlemeye gayret ederken dünü mutlaka iyi bilmeliyiz. İşte bugün burada düzenlenen sempozyum, tarihimizin üzerine en çok konuşulan dönemini konu alıyor. Tüm bilim adamlarımızdan ve akademisyenlerden özgürce tartışmalarını ve bizi daima gerçeğe taşımalarını bekliyorum. Böyle düzeyli bir sempozyum için Eminönü’nü seçtiğiniz için teşekkür ederim. Sempozyumun iyi geçmesini diliyor, saygılarımı sunuyorum.